S Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • SA

    f. Benzetme edâtı olan "âsâ" nın hafifletilmişidir. Meselâ: Anber-sâ $ : Anber gibi.
  • SA

    (-Sây) f. Sürücü, süren.
  • SA'

    Vakitler, saatler, zamanlar.
  • SA'

    1040 dirhemlik hububat ölçeği. Kile.
  • SA'

    Çiy, rutubet, şebnem. * Kur'an-ı Kerim alfabesindeki dördüncü harfin adı.
  • SAAB

    Zor, güç, çetin.
  • SAADE

    Yokuş başı.
  • SAÂDET

    Mes'ud oluş. Talihi iyi olmak. Mutluluk. Said olmak. Allah'ın rızasına ermiş olmak. Her istediğine kavuşmuş olmak.
  • SAÂDET-ÂVER

    Saâdet verici.
  • SAÂDET-BAHŞ

    f. Saâdet veren, sevindiren, ferahlandıran.
  • SAÂDET-HAH

    Saâdet isteyen. Saâdet dileyen.
  • SAÂDET-HANE

    f. Büyük bir kimsenin evi.
  • SAÂDET-İ DÂREYN

    İki cihan saadeti, dünya ve âhiret saadeti.
  • SAÂDET-İ EBEDİYE

    Büyük ve ebedî saâdet. Âhiret saâdeti.(Saâdet-i ebediye iki kısımdır. Birinci ve en birinci kısmı: Allah'ın rızasına, lütfuna, tecellisine, kurbiyetine mazhar olmaktır. İkinci kısmı ise; saâdet-i cismaniyedir. Bunun esasları; mesken, ekl, nikâh olmak üzere üçtür. Ve bu üç esasın derecelerine göre saâdet-i cismaniye tebeddül eder. Ve bu kısım saâdeti ikmal ve itmam eden hulud ve devâmdır. Çünkü saâdet devam etmezse, zıddına inkılab eder.Cennet'te lezzetin devamı mes'elesi ise: Evet, lezzetin hakiki lezzet olması zeval görmeyip devam etmesindendir. Zira elemin zevali lezzet olduğu gibi, lezzetin zevali de elemdir; hatta zevalinin tasavvuru bile elemdir. Evet bütün mecazî âşıkların eninleri, bağırıp çağırmaları, bu kısım elemdendir. Ve bütün divanlarıyla yaptıkları ağlamalar, vaveylâlar hep mahbubların firak ve zevallerinin tasavvurundan neş'et eden elemdendir. Evet pek çok muvakkat lezzetler var ki, zevâlleri daimi elemleri intac ettiği gibi, çok elemlerin zevali de leziz lezzetlere bâis olur. Lezzet ve nimet ise, devam etmek şartiyle lezzet ve nimet sayılabilir. İ.İ.)(...Saâdet-i ebediyyeye muktazi vardır. Ve o saâdeti verecek Fâil-i Zülcelâl de muktedirdir. Hem harab-ı âlem, mevt-i dünya mümkündür. Hem vâki' olacaktır. Yeniden ihya-yı âlem ve haşir mümkündür hem vâki' olacaktır. S.)(Dikkat edilse şu kâinatın umumunda bir nizam-ı ekmel, bir intizam-ı kasdî vardır. Her cihette reşahat-ı ihtiyar ve lemaat-ı kasd görünür. Hattâ her şeyde bir nur-u kasd, her şe'nde bir ziya-yı irade, her harekette bir lem'a-yı ihtiyar, her terkibde bir şule-i hikmet, semeratının şehadetiyle nazar-ı dikkate çarpıyor. İşte eğer saâdet-i ebediyye olmazsa, şu esaslı nizam, bir suret-i zaife-i vâhiyeden ibaret kalır. Yalancı, esassız bir nizam olur. Nizam ve intizamın ruhu olan mâneviyat ve revabıt ve niseb, heba olup gider. Demek nizamı nizam eden, saâdet-i ebediyedir. Öyle ise, nizam-ı âlem saâdet-i ebediyeye işaret ediyor... S.)
  • SAÂDET-İ UZMA

    Büyük saâdet. Âhiret saâdeti, saâdet-i ebediye.
  • SAÂDET-MEÂB

    f. Saâdet sâhibi. Saâdet bulan.
  • SAÂDET-MEND

    f. Bahtiyar, mutlu. Saâdet bulmuş olan.
  • SAÂDET-MENDÎ

    f. Mutluluk, bahtiyarlık.
  • SAÂDET-RESAN

    f. Saâdete ulaştıran. Saâdet bulan.
  • SAÂDET-SARAY

    Saâdetli saray.
  • SAÂDET-SARAY-I EBEDİYYE

    Ebediyyetin saâdetli sarayı. (Cennet kastediliyor)
  • SAÂDET-SARAY-I İSTİKBAL

    İstikbalin saâdetli sarayı.
  • SAÂDET-SARAY-I MEDENİYET

    Hakikî ve İslâmî bir medeniyet vasıtasıyla olan bir hayat saâdeti.
  • SAAK

    Bir şiddet sebebi ile helâk olmak, ölmek, bayılmak. * Aklın gitmesi.
  • SAAL

    Dikkat.
  • SAALİB

    (Sa'leb.C.) Tilkiler.
  • SAALİK

    Dilenciler. * Serseriler. * Kalenderler. * Dervişler.
  • SAAN

    Suya yakın yerde develerin yattığı yer.
  • SAAT

    Bir günün yirmi dörtte biri, saat. Zaman, vakit. Muayyen, belli bir vakit. Altmış dakikalık zaman. * Kıyâmet.
  • SAAT

    Saatler. Vakitler.
  • SAAT-İ İCABE

    Duaların kabul olduğu ve insanlarca gizli ve gaybî olan, Cuma gününde bir vakit.
  • SAAT-İ MUHTAR

    Uğurlu vakit.
  • SAB

    Bir acı otun suyu.
  • SAB'

    Parmakla işaret etmek.
  • SA'B(E)

    (C.: Sıâb) (Suubet. den) Zor, güç, çetin. * Zorlu, güçlü kuvvetli.
  • SABA

    Hevâ ve nefsine meyletme. Delikanlılık.
  • SABA

    Gün doğusundan esen hoş ve lâtif rüzgâr.
  • SABA-BERABER

    f. Sabâ rüzgârı gibi lâtif ve hafif.
  • SABABET

    Şiddetli sevgi. Âşıklık.
  • SABAE

    Bir dinden bir dine geçmek.
  • SABAH

    Gün doğmasına yakın vakitten, öğle vaktine kadar olan zaman.
  • SABAHAT

    Yüz güzelliği. Güzellik, hüsün ve cemâl.
  • SABAHAT-I SİMA

    Yüz güzelliği.
  • SABAHGÂH

    f. Sabah vakti.
  • SABAREFTAR

    f. (En fazla at için kullanılan bir tâbirdir) Rüzgâr gibi çabuk ve hafif giden. * Hoş ve lâtif yürüyüşlü.
  • SABARET

    Kefalet.
  • SABAT

    (C.: Sevâbıt-Sâbâtât) Pazar sokağı, iki duvar arasının örtüsü (altı yol olur.)
  • SABAVET

    Çocukluk, sabilik.
  • SABAYA

    (Sabiyye. C.) Büluğ çağına varmamış küçük kızlar. Kız çocukları.
  • SABB

    Dökmek, akıtmak, boşaltmak. Dökülmek. * Aşık, tutkun.
1 2 3 4 5 6
...
66
Sonraki»